Atatürk, düşman kadar hastalıklarla da savaştı. Bugüne kadar her hastalığı kayıt altına alındı. Ancak bir rahatsızlığı gözden kaçmıştı. Atatürk o rahatsızlığı için doktorlarına değil berberi Mehmet’e güvenmişti. O rahatsızlığın belgesi Yeniçağ yazarı Yaşar Gürsoy tarafından arşivin tozlu raflarından çıkarılıp ortaya kondu. Atatürk o hastalığının sırrını Berberi Mehmet Tanrıkut Mete’ye söylemişti. Yaşar Gürsoy’un raflarda yerini alan çalışması Atatürk’ün Berberi kitabında gözler önüne serilen o hastalık neydi, tedavisi mümkün müydü? İşte tüm yaşananlar ve ayrıntıları…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk,1917 yılında böbrek rahatsızlığından dolayı kaplıcalara gitmek zorunda kalmıştı. Milli Mücadele döneminde de bu rahatsızlıkları devam etti. Hatta Samsun’dan sonra ulaştığı Havza’da bu nedenle Mesudiye Oteli’nin kaplıcasında her sabah maydanoz yiyip kaplıcaya girmiş, şifa aramıştı…
1927 yılında Nutuk’u kaleme aldığı dönemde, bir kez kalp spazmı, ardından da kalp krizi geçirdi. Doktorlar mutlaka istirahat etmesini tavsiye ediyordu. Ancak onun daha önemli bir meselesi vardı; o mesele vatanı ve özgürce yaşaması gereken yurttaşlarıydı. Kendi hayatının bile önünde tuttuğu tek şey, Türk milletinin özgür geleceğiydi…
Savaş cephelerinde yakalandığı Sıtma ve İspanyol gribi dışında,1936 yılına gelindiğinde o hastalıklarına bir de siroz eklenecek ve 1938 yılının 10 Kasım günü aramızdan ayrılacaktı. Ancak bugüne değin Atatürk’ün hastalığıyla ilgili tutulan Nöbet defterlerinde bir rahatsızlığı gözden kaçmış ya da kaçırılmış ya da Atatürk’ün bizzat kendisi tarafından gizlenmişti. İşte 1932 yılında yaşananların kısa bir özeti…
***
Atatürk, Yalova’daki Akay Kaplıcalarına sık sık gidiyor, yıllarca böbreklerinden duyduğu rahatsızlığı burada gidermeye çabalıyordu. Onunla birlikte Berber Mehmet ve arkadaşları da kaplıcadan istifade ediyordu. O istifade edişlerde ise banyo ücretlerini ödemekte geri kalmıyorlardı.
Kaplıcalar, her türlü rahatsızlığa birebir iyi geliyordu.
Romatizmal Hastalıklar, Sindirim Sistemi, Karaciğer, Safra Kesesi Hastalıkları Metabolizmal Hastalıklar, şişmanlık, gu böbrek ve idrar yolları, deri, nekahet dönemleri ve özellikle de kısırlığı tedavi edişi Bizans’tan o yana söylene gelmekteydi.
Gazi o aralar İstanbul Yalova arasında mekik dokuyordu. Adeta denize sevdalanmıştı. Her fırsatta deniz yolculuğu yapıyor, fırsat buldukça da otomobille şehir turuna çıkıyordu. En büyük keyfi ise Sakarya Motoru ile Boğaz ve kıyılarında gezintiye çıkmaktı…
Atatürk’ün Berberi Mehmet Tanrıkut Mete
18 Ekim 1932
Gazi, Dolmabahçe Sarayı’nda Fransa’nın Suriye Yüksek Komiseri Ponsot ve Fransa Büyükelçisi Charles de Chambrun’u kabul ederek görüştü…
Görüşmenin ardından hiç vakit kaybetmeden Boğaziçi’nde ve Florya’da gezintiye çıktı.
Bir gün sonra ise akşamüzeri otomobille Şişli ve Beyazıt civarında özel bir gezi gerçekleştirdi. O gezilerinde Gazi’nin yanında genellikle az kişi oluyordu. O kişilerden biri de Berber Mehmet idi.
Bir ara mola verdiklerinde Berber Mehmet’e dönerek, “Söylediğim şeyi buldun mu Memo?” dedi yanında bulunanların meraklı bakışları arasında.
“ Buldum Sayın Paşam” diye yanıtladı: “ Saraya vardığımızda takdim edeceğim..”
Berber Rıdvan ve sofracıbaşı İbrahim en çok meraklanan oldu. Bir ara İbrahim, kulağına fısıldayarak, “ Ne ola ki Mehmet bu kadar merak ettiğimiz” dedi.
Sır değildir. Ama ulu orta yerde söylenmesi de doğru değildir, yanıtını verdi…
Aldıkları yanıt meraklarını bir kat daha arttırmıştı. Ama cesaret edipte soramıyorlardı. Atatürk, Sofracıbaşı İbrahim Ergüven, Kütüphanecisi Nuri Ulusu ve Berberi Mehmet Tanrıkut Mete’ye “Çocuklarım” diye hitap ederdi. Bu nedenle o üçlü hem cansiperane korumalığını yapıyor hem de Atatürk’ün etrafındaki yakın dostlarından bile daha değerli görülüyorlardı…
Atattürk’ün soyadını bizzat verdiği Berberi Mehmet Tanrıkut Mete
(Fotonun orijinal hali mevcuttur)
21 Ekim 1932 günüydü.
Akşamüzeri otomobille Topkapı, Bakırköy, Yedikule yoluyla Beyoğlu’ndan Şişli’ye seyahat etti. Tünel, Tophane yoluyla ise Dolmabahçe Sarayı’na geri döndü.
Mehmet’in arkadaşları meraktan akşamı zor ederken, Berber Mehmet ilk fırsatta da ortadan kaybolup Gazi’nin kendisine aldırdığı emaneti teslim etti, sonrasında Genel Sekretere yazıyla aldığının kayıtlara geçmesini sağladı:
“ (Yirmi beş liradır)*
Paşa Hazretlerinin Emirleri ile Kasık bağını aldım.
21 Ekim 1932
İmza:
Berber Mehmet”
(Cumhurbaşkanlığı Arşivi-1/711 (187-34)Berber Mehmet’in, Paşa’nın emirleriyle kasık bağını aldığına dair. 74 nolu belge)
***
Kasık fıtığı o dönemde bilinen bir hastalıktı.
Fıtık cerrahisinin gelişimi cerrahinin gelişimi ile paralellik göstermekteydi. M.Ö. 1700’lü yıllarda yaşamış olan Hammurabi zamanından günümüze kadar olan fıtık ameliyatları irdelenmiş, avantaj ve dezavantajları vurgulanmış, gelişmeler anlaşılmasının kolaylığı nedeniyle çağlara bölünerek bilim insanlarınca ortaya konulmuştu…
KASIK FITIĞI NEDİR TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?
Bilim insanlarının kasık fıtığıyla ilgili açıklamaları şöyle:
Kasık fıtığının uzun süre tedavisiz bırakılması sorunları büyütebilir. Doğal olarak zaman geçtikçe onarılması gereken alan büyür. Bazı fıtık tiplerinde cilt altında kaybolmayan şişlik, bazılarında ise aşağıya doğru torbada şişlik meydana gelebilir. Özellikle torbada oluşacak şişlik günlük hayatı etkileyecek derecede sorun yaratabilir. Zamanla artan şişlik ameliyatı da nispeten zorlaşacaktır.
Şişlik içinden sarkan kısım bazen karın içi örtüleri (omentum), bazen de ince bağırsak olabilir.
Sarkan kısım çoğu zaman kendiliğinden karın içine dönebileceği gibi bazen de fıtığın oluşturduğu tünelin en dar yerinde kapana sıkışmış gibi sıkışıp kalabilir (inkarserasyon). Uzun vadede her üç hastadan birinde bir sıkışma atağı olması beklenebilir.
Yaklaşık her 20 fıtık hastasından birinde sıkışıp kalmanın 3-4 saatten uzun sürmesi, boğulma (strangulasyon) görülebilir. Fıtıkta boğulma bağırsakta çürümeye yol açabilir. Bu durumda bulantı-kusma, ateş, çarpıntı, kasıkta morarma gibi belirtiler görülebilir. Bu hayatı tehdit eden bir durumdur ve acil ameliyat gerektirir.
NE YAPILMALI
Uzmanlar kasık fıtığı ile ilgili şu önlemleri aktarıyor:
Fıtık bölgesindeki şişliğin sıkışıp kalması durumuyla karşı karşıya kalırsanız;
önce sırt üstü yatın, mümkünse bacaklarınızın altına yastık vb. şeyler koyarak, vücudunuzun baş tarafı aşağıda ayak tarafı yukarıda olacak şekilde yatarak istirahat edin.
Ses, ışık, etrafınızda kalabalık gibi uyaranlar olmasın. Nispeten sakin bir odada derin derin nefes alıp vererek gevşemeye çalışın. Birkaç dakika gevşedikten sonra şişlik üzerine nazikçe basınç uygulayarak ve ovalayarak şişliği karın içine doğru göndermeye çalışın.
Eğer bu mümkün olmuyorsa fıtık sıkışmış halde iki saatten uzun süre beklemeniz tehlikelidir. Mutlaka bir genel cerraha görünülmesi şarttır.
Atatürk yatar pozisyonda dinlenirken
Atatürk o rahatsızlığından dolayı doktorlarına başvurdu mu ya da doktorlar müdahale edip hangi tedaviyi uyguladı bilinmiyor. Bunun nedeni Atatürk’ün Hastalıklarıyla ilgili tutulan kayıt ve belgelerde bu yaşananlara rastlanmamış görülüyor. Eldeki tek belge Atatürk’ün Berberi Mehmet Tanrıkut Mete’ye aldırdığı kasık bağı…
Yaşar Gürsoy
***
*1932’de Dolar kuru 2,12 TL’dir.
Kaynak:
Yaşar Gürsoy, Atatürk’ün Berberi
Cemalettin Camcıa, Mustafa GİRGİN, Kasık Fıtığı Cerrahisinin Tarihçesi