İnsan beyni de hamile olur. Ama bu hamilelik bir merak sorusu ile başlar. Düşünceler ve kaynaklar bir araya getirilir. Geliştirilir. Eksik bilgi varsa ulaşılmaya çalışılır.
Her şey fikir düzeyinde olgunlaşınca, sıra doğuma gelir.
Hamilelik süreç, doğan bebek üründür. Onun da büyümesi ve gelişmesi gerekir. Sanat, süreç ve ürün devamlılığının hiç bitmeyen gelişmesidir. Tıpkı insanlık tarihi ve geleceği gibi…
Drama, insanların iç ve dış aksiyonudur. Bu aksiyon ile yaşadığı durumlardır.
Yani düşünce ve onun dışa yansıması. İnsanlık dilsiz olduğu çağlarda birbiriyle drama aracılığıyla anlaşmıştı.
Ses, taklit ve bedensel anlatımlar ile doğaçlama olarak durumları canlandırmış, iletişim kurmuştu. Bu iletişim, ona düşüncenin ihtiyacı olan deneyimleri ve bilgileri sağlamıştı.
Başlangıçta kendisi için rol yapan insan, daha sonra tiyatro alanlarında seyirci olmuştu. Aslında tiyatroda sahnelenen kendi hikâyesi idi.
Yaşam sahnesinin gerçek oyuncuları, deneyimcileridir onlar. Yaşamlarına ayna tutan sahnedeki insanlar ise yaşam sanatı yolculuğuna onları davet eden rehberlerdir.
Yaşam sahnesinde, eğitim ve öğretim sistemlerindeki ezbercilik yoktur.
Tiyatro aktörleri, durumları yorumlarken deneyimcilerin onlarla empati kurabilecekleri yorumlar sunmalıdır.
Davranışların nedenleri, niçinleri ile farkındalığı uyaran seçilmiş, çalışılmış, inandırıcı gestuslar kullanmalıdırlar..
Kötü, çirkin ve yanlış ile iyi, güzel ve doğruyu sorgulayabilmek gerçekliğinde yapay zekâdan geri kalmamalıyız.
Çünkü dün olduğu gibi bugün de: “Bütün dünya bir sahnedir. Kadın erkek bütün insanlar da onun aktör ve aktrisleridir.”
İnsansız bir dünya daha güzel olur muydu? O zaman tiyatro da olmazdı, biz de bunu hiç öğrenemezdik! Tiyatro ve onun kapsadığı disiplinler, insan yaşamının bütünsel sanat özeni ile düzenlenebilmesinin navigasyonudur. Sanataevet vizyonu yolculuğunun yani…